effect - etki, sonuç, değişim, tepki
The accident had a huge effect on her life.
Kaza hayatında büyük bir etki yaptı/etkisi var.
The anaesthetic takes effect in about ten minutes.
Anestezi yaklaşık on dakika içinde etkisini gösterir.
We don't know the long-term effects of this drug.
Bu ilacın uzun vadeli etkilerini bilmiyoruz.
We don't know the long-term effects of this drug.
Bu ilacın uzun vadeli etkilerini bilmiyoruz.
in effect - gerçekte, aslında, doğrusu
This means, in effect, that the plan has been scrapped.
Bu aslında planın rafa kaldırıldığı anlamına geliyor.
into effect - yürürlüğe girmek, kullanılmaya başlamak
New food safety rules come into effect on Monday.
Yeni gıda güvenliği kuralları Pazartesi günü yürürlüğe giriyor.