1
|
above
all
|
bilhassa,
özellikle
|
2
|
according
to one tradition
|
bir
rivayete göre (according to accounts)
|
3
|
against
will
|
istemeyerek,
zorla
|
4
|
ahead
of
|
---
nın
önünde gitmek
|
5
|
all
of a sudden
|
ansızın,
birden bire (without warning)
|
6
|
all
too soon
|
pek
erken, zamansız
(ölüm vb)
|
7
|
apart
from
|
(1)
den başka (2) --- nın yanısıra
|
8
|
arm
in arm
|
kol
kola
|
9
|
as
a rule
|
kural
olarak
|
10
|
as
for
|
as
to --- e gelince, söz konusu --- olunca
|
11
|
as
opposed to
|
in
contrast to --- ya karşılık, ---- ile kıyaslandığında
|
12
|
as
regards
|
with
regard to --- ile ilgili olarak
|
13
|
as
yet
|
şimdilik,
henüz
|
14
|
at
(the crack of) dawn
|
sabahın
köründe, şafakla beraber
|
15
|
at
a disadvantage
|
dezavantajlı
durumda
|
16
|
at
a discount
|
indirimli
fiyata (almak, satmak)
|
17
|
at
a glance
|
bir
bakışta
|
18
|
at
a high/low price
|
yüksek/düşük
bir fiyata
|
19
|
at
a loss
|
(1)
ne yapacağını
bilmez, şaşırmış durumda (2) zararına
|
20
|
at
a time
|
bir
defada
|
21
|
at
all costs
|
ne
pahasına
olursa olsun
|
22
|
at
any rate
|
en
azından
|
23
|
at
any time
|
her
an
|
24
|
at
best
|
en
iyi ihtimalle, taş çatlasa
|
25
|
at
birth
|
doğum
anında, doğarken
|
26
|
at
death
|
ölünce,
ölürken
|
27
|
at
ease
|
rahatı/keyfi
yerinde *** with ease kolaylıkla
|
28
|
at
first
|
ilk
etapta, ilk başta
|
29
|
at
first sight
|
ilk
bakışta
|
30
|
at
full speed
|
tam
gazla, son hızla
|
31
|
at
intervals
|
aralıklarla,
ara ara, zaman zaman
|
32
|
at
large
|
(1)
firari (2) detaylı
olarak (in detail = at length)
|
33
|
at
last
|
nihayet,
sonunda
|
34
|
at
least
|
en
azından
|
35
|
at
length
|
uzun
uzadıya
(in detail at large)
|
36
|
at
odds with
|
---
ile arası
bozuk olmak
|
37
|
at
one time
|
zamanın
birinde, vaktin birinde
|
38
|
at
one’s disposal
|
at
one’s service birinin emrine hazır
olmak
|
39
|
at
one’s leisure
|
boş
zamanlarında
|
40
|
at
random
|
rasgele,
tesadüfen
|
41
|
at
risk
|
risk
altında
|
42
|
at
the age of
|
yaşlarında,
yaşında
|
43
|
at
the expense of
|
at
the cost of --- nın
pahasına
|
44
|
at
the latest
|
en
geç
|
45
|
at
the mercy of
|
---
nın
merhametine/insafına kalmış
|
46
|
at
the most
|
en
çok, taş çatlasa
|
47
|
at
the peak of
|
---
nın
zirvesinde
|
48
|
at
the time
|
o
onda (at that time)
|
49
|
at
times
|
from
time to time zaman zaman, bazen
|
50
|
at
variance with
|
---
ile ters düşmek, --- ile çelişmek
|
51
|
at
war (with)
|
----
ile savaş halinde olmak
|
52
|
at
will
|
kendi
isteğiyle
|
53
|
at
work
|
işte,
iş yerinde
|
54
|
at
worst
|
en
kötü ihtimalle
|
55
|
at
your own risk
|
olacaklardan
siz sorumlusunuz (arabanızı
olmadık yere park edince arabanın başına geleceklerden siz sorumlu
olursunuz)
|
56
|
attach/give
importance to
|
önem
vermek
|
57
|
back
and forth
|
ileri
geri (hareket) (to and fro)
|
58
|
back
to front
|
elbisenin
önünü arkasına
giymek
|
59
|
be
over the moon
|
sevinçten
havalara uçmak
|
60
|
bear
grudge against
|
birine
karşı kin gütmek
|
61
|
bear
resemblance to
|
ile
benzerlik göstermek
|
62
|
beat
around the bush
|
bin
dereden su getirmek
|
63
|
Behave
yourself!
|
Kendine
gel! Terbiyeni takın
!
|
64
|
beside
the point
|
konu
ile ilgisi olmamak X to the point
|
65
|
beyond
comprehension
|
anlaşılamayacak
kadar karışık, detaylı
|
66
|
beyond
recognition
|
tanınmaz
hale gelmiş (kaza sonrası ceset vb)
|
67
|
bid
farewell to
|
say
goodbye to veda etmek
|
68
|
blame
somebody/ something for
|
den
dolayı
birini suçlamak
|
69
|
break
even
|
ne
kar ne de zarar etmek
|
70
|
break
the ice
|
iki
kişinin arasındaki buzları eritmek
|
71
|
bring
to light
|
aydınlatmak,
açığa kavuşturmak (shed light on)
|
72
|
burst
into flames
|
alev
almak, ateş almak
|
73
|
burst
into laughter/tears
|
kahkahaya/gözyaşlarına
boğulmak
|
74
|
by
a hair’s breadth
|
kıl
payı
|
75
|
by
accident
|
kazara,
tesadüfen
|
76
|
by
all means
|
(1)
her şeye rağmen (2) elbette
|
77
|
by
and by
|
yakında,
çok geçmeden
|
78
|
by
and large
|
in
general genel olarak
|
79
|
by
chance
|
tesadüfen
|
80
|
by
coincidence
|
tesadüf
eseri, tesadüfen
|
81
|
by
degrees
|
derece
derece, basamak basamak
|
82
|
by
ear
|
kulaktan
dolma, kulaktan kulağa
|
83
|
by
far
|
şu
ana kadar ki, o ana kadar ki olanlar arasında
|
84
|
by
force
|
zorla,
güç kullanarak
|
85
|
by
hand
|
elle,
elini kullanarak
|
86
|
by
heart
|
ezbere
(from memory )
|
87
|
by
large
|
genellikle
|
88
|
by
law
|
kanunlara
göre
|
89
|
by
means of
|
sayesinde,
vasıtasıyla
(by virtue of through)
|
90
|
by
mistake
|
kazara
( by accident )
|
91
|
by
name
|
ismiyle
(hitap ederken)
|
92
|
by
no means
|
asla,
hiçbir şekilde (on no account)
|
93
|
by
sight
|
görünüş
olarak
|
94
|
By
the way
|
Sırası
gelmişken, Bu arada
|
95
|
by
virtue of
|
----
den dolayı,
nedeniyle
|
96
|
by
way of
|
yoluyla,
üzerinden (Ankara’ya İzmir
üzerinden gitmek)
|
97
|
by
word of mouth
|
ağız
yoluyla
|
98
|
call
attention to
|
dikkat
çekmek, vurgulamak ( point out )
|
99
|
can’t
bear+Ving/to do
|
can’t
stand+Ving katlanmak, tahammül etmek
|
100
|
can’t
help + Ving
|
kendini
alamamak, kendine hakim olamamak
|
101
|
can’t
make it (to)
|
önceden
kararlaştırılan bir plana uyamama
|
102
|
catch
a glimpse of
|
gözüne
ilişmek ( catch sight of )
|
103
|
catch
somebody in action/in the act/red-handed
|
suç
üstü yakalamak
|
104
|
catch
somebody unawares
|
birini
gafil avlamak, hazırlıksız
yakalamak
|
105
|
catch/take
somebody by surprise
|
birini
şaşırtmak
|
106
|
catch/keep
up with somebody/something
|
hızına
yetişmek
|
107
|
come
into being
|
come
into existence meydana gelmek, var olmak
|
108
|
come
to an agreement
|
reach
an agreement uzlaşmaya varmak
|
109
|
come
to an end
|
come
to a halt sona ermek, bitmek
|
110
|
come
to light
|
aydınlığa
kavuşmak
|
111
|
commit
suicide
|
intihar
etmek
|
112
|
cram
one’s brains
|
beyin
patlatmak, çok fazla çalışmak
|
113
|
derive
pleasure from
|
---
den zevk almak (take pleasure in)
|
114
|
develop
a crash on
|
birine
tutulmak, birini çok sevmek
|
115
|
develop
a liking for
|
(birini
zamanla) sevmeye başlamak
|
116
|
develop
fever
|
ateşi
çıkmak
|
117
|
die
for doing
|
can’t
wait to do yapmak için can atmak
|
118
|
do
away with somebody/something
|
yıkmak,
yok etmek, öldürmek
|
119
|
do
harm to
|
---
e zarar vermek
|
120
|
Do
I make myself clear?
|
Kendimi
ifade edebildim mi? Anlıyor
musun?
|
121
|
do
nothing but V1 (DO)
|
----
nın
dışında bir şey yapmamak
|
122
|
do
one’s best
|
elinden
gelenin en iyisini yapmak
|
123
|
do
somebody a favour
|
birine
iyilik yapmak
|
124
|
Don’t
be long!
|
Sakın
geç kalma *** I won’t be long Geç kalmam!
|
125
|
Don’t
make me laugh!
|
Beni
güldürme!
|
126
|
draw
a conclusion from
|
---
den sonuç çıkarmak
|
127
|
drive
somebody crazy/mad
|
delirtmek,
çıldırtmak
|
128
|
earn
a living
|
make
a living geçimini sağlamak,
parasını kazanmak
|
129
|
eat
like a horse
|
kıtlıktan
çıkmış gibi yemek
|
130
|
end
in a draw
|
(maç,
oyun vb için) berabere bitmek
|
131
|
end
up in
|
(hapishane,
hastane vb bir yerde) son bulmak, sonuçlanmak
|
132
|
end
up with
|
bir
şeyle sonuçlanmak
|
133
|
Enjoy
it!
|
Afiyet
olsun!
|
134
|
every
now and then
|
arada
sırada,
zaman zaman
|
135
|
every
other day
|
gün
aşırı, birer gün arayla
|
136
|
except
for
|
with
the exception of -- nın
haricinde, -- den başka
|
137
|
Exceptions
don’t break rules!
|
İstisnalar
kaideyi bozmaz!
|
138
|
face
to face
|
yüz
yüze, bire bir
|
139
|
fall
asleep
|
uyuya
kalmak
|
140
|
fall
into disfavour with
|
---
ile muhalefete düşmek
|
141
|
fall
into disrepute
|
itibarı
zedelenmek, gözden düşmek
|
142
|
fall
on the same date
|
---
ile aynı
tarihe denk gelmek
|
143
|
fall
out of love with
|
aşık
olduğundan ayrılmak X fall in love with
|
144
|
fall
out with somebody
|
birisi
ile kavga etmek
|
145
|
fall
short of (expectations)
|
beklentiye
cevap verememek
|
146
|
far
from being + adjective
|
(mükemmel,
iyi vb) olmaktan çok uzak
|
147
|
feel
at home
|
kendini
evinde gibi hissetmek
|
148
|
feel
like + Ving
|
arzu
etmek, istemek
|
149
|
feel
like a fish out of water
|
kendini
sudan çıkmış
balık gibi hissetmek
|
150
|
few
and far between
|
once
in a while kırk
yılda bir
|
151
|
find
it hard/difficult TO DO
|
yapmakta
zorlanmak
|
152
|
for
a change
|
değişiklik
olsun diye
|
153
|
for
a fortnight
|
iki
haftalığına
|
154
|
for
ages
|
uzun
bir sure
|
155
|
for
certain
|
for
sure kesin olarak, emin bir şekilde
|
156
|
for
good
|
sonsuza
kadar, ebediyen (forever)
|
157
|
for
instance
|
örneğin
(for example )
|
158
|
for
no (good) reason
|
durduk
yere, sebepsiz yere
|
159
|
for
once
|
sadece
bir kereliğine
mahsus
|
160
|
for
sale
|
satılık
|
161
|
for
short
|
bir
ismin kısaltması
(ODTÜ, NATO, TBMM vb )
|
162
|
for
some reason
|
bir
takım
sebeplerden dolayı
|
163
|
for
sure
|
for
certain kesin olarak, emin bir şekilde
|
164
|
for
the benefit of
|
----
nın
yararı için, ---- e faydalı olması için
|
165
|
for
the purpose of
|
---
mek için, --- mek amacıyla
|
166
|
for
the sake of
|
hatırına,
uğruna, aşkına
|
167
|
for
the time being
|
şu
anda
|
168
|
from
experience
|
tecrübelere
dayanarak
|
169
|
from
memory
|
by
heart ezberden
|
170
|
from
now on
|
şu
andan/tarihten itibaren (from this date forward )
|
171
|
from
the horse’s mouth
|
ilk
ağızdan
(haber)
|
172
|
from
time to time
|
zaman
zaman ( at times )
|
173
|
from
top to head
|
tepeden
tırnağa
|
174
|
gain
access to
|
gain
entrance to --- e erişmek, --- e ulaşmak
|
175
|
gain
favour with
|
birisinin
gözüne girmek/beğenisini
kazanmak
|
176
|
get
away with something
|
(1)
alıp
kaçmak, sıvışmak (para vb) (2)
yaptığı
bir kabahatin cezsını çekmemek, yanına kar kalmak
|
177
|
get
along/on with somebody
|
birisi
ile geçinmek
|
178
|
get
on somebody’s nerves
|
sinirlendirmek,
delirtmek
|
179
|
get
stranded
|
mahsur
kalmak
|
180
|
get
through doing something
|
bir
şeyi yapmakta muvaffak olmak
|
181
|
Get
well soon!
|
Geçmiş
Olsun! Acil Şifalar Dilerim!
|
182
|
give
birth to
|
doğurmak,
doğum yapmak
|
183
|
give
priority/ precedence to
|
(birine
veya bir şeye) öncelik tanımak
|
184
|
give
rise to
|
give
way to sebep olmak
|
185
|
give
somebody a blow
|
birine
darbe indirmek
|
186
|
give
somebody a cold reception
|
birini
soğuk
karşılamak
|
187
|
give
somebody a lift
|
birini
arabayla bir yere bırakmak
|
188
|
give
somebody a ring
|
give
somebody a shout birini telefonla aramak
|
189
|
give
somebody a shot
|
give
somebody an injection aşı yapmak
|
190
|
give
somebody a warm reception
|
birini
sıcak
karşılamak
|
191
|
give
somebody a warning
|
birini
uyarmak
|
192
|
give
way to
|
give
rise to sebep olmak, yol açmak
|
193
|
give/lend
somebody a hand with something
|
birine
yardım
etmek
|
194
|
go
astray
|
(1)
(hayvanlar için) sürüden ayrılmak
(2) (insan için) sapıtmak
|
195
|
go
bankrupt
|
iflas
etmek
|
196
|
go
by / go past
|
---
nın
önünden geçmek
|
197
|
go
cold with somebody
|
birinden
soğumak
|
198
|
go
crazy
|
go
mad çıldırmak,
kafayı yemek
|
199
|
go
for a stroll
|
go
for a walk take a walk yürüyüşe çıkmak
|
200
|
go
into action
|
take
action harekete geçmek
|
201
|
go
out of business
|
iflas
etmek (go bankrupt)
|
202
|
go
out of hand
|
kontrolden
çıkmak
|
203
|
go
senile
|
bunamak
|
204
|
hand
in hand
|
el
ele
|
205
|
Handle
with care!
|
Dikkatli
taşıyın!
|
206
|
have
a look at
|
göz
atmak ( take a look at)
|
207
|
have
a memory/mind like a sieve
|
berbat
bir hafızası
olmak
|
208
|
have
a row with somebody over something
|
birisiyle
bir konuda tartışmak
|
209
|
have
a word with somebody
|
birisiyle
ciddi bir konuda konuşmak
|
210
|
have
an affair with
|
birisiyle
ilişki yaşamak
|
211
|
have
an effect/impact on/upon
|
etkilemek,
üzerinde etkisi olmak
|
212
|
have
butterflies in one’s stomach
|
heyecandan
midesine kramplar girmek
|
213
|
have
confidence in
|
güvenmek
( trust )
|
214
|
have
difficulty/trouble (in) + Ving
|
---
yapmakta zorlanmak
|
215
|
have
no other choice but TO DO
|
----
yapmaktan başka çare yok
|
216
|
have
to do with
|
ile
alakası/ilgisi
olmak
|
217
|
Help
yourself!
|
Buyrun
yiyin!
|
218
|
I
haven’t the faintest/slightest idea!
|
En
ufak bir fikrim bile yok!
|
219
|
in
(dire) need of
|
---
e (çok) ihtiyacı
olmak
|
220
|
in
a bad temper
|
asabi,
sinirli
|
221
|
in
a hurry
|
alelacele,
acelesi olmak (in haste)
|
222
|
in
a mess
|
darmadağınık,
pislik içerisinde
|
223
|
in
a moment
|
az
sonra, birazdan
|
224
|
in
a row
|
in
succession artarda, peş peşe
|
225
|
in
a way
|
in
some way in one way or anotherthis way or that way şöyle veya böyle, bir
şekilde
|
226
|
in
accordance with
|
according
to --- e göre
|
227
|
in
addition to
|
apart
from as well as ---e ilaveten, --- nın
yanısıra
|
228
|
in
advance (of)
|
önceden,
peşinen
|
229
|
in
agony
|
in
pain acı
çekerek, acı içerisinde
|
230
|
in
aid of
|
---
nın
yararına (for the benefit of)
|
231
|
in
an answer to
|
in
response to in reply to cevap/karşılık olarak
|
232
|
in
an effort to
|
in
an attempt to in order to --- mek amacıyla
|
233
|
in
brief
|
kısaca,
özetle (in short)
|
234
|
in
captivity
|
esaret
altında,
tutuklu
|
235
|
in
case of
|
durumunda
|
236
|
in
cash
|
nakit
ile ödeme
|
237
|
in
charge of
|
----
den sorumlu, --- ile yükümlü
|
238
|
in
common with
|
birisiyle
veya bir şeyle ortak noktası bulunmak
|
239
|
in
compliance/ agreement with
|
--
uygun olarak, (emre) itaat ederek
|
240
|
in
conclusion
|
sonuç
olarak (as a result)
|
241
|
in
connection with
|
---
ile bağlantılı
|
242
|
in
consideration of
|
göz
önünde bulundurarak
|
243
|
in
danger of
|
---
tehlikesiyle karşı karşıya
|
244
|
in
debt
|
borçlu
|
245
|
in
defiance of
|
karşı
çıkarak; karşı gelerek
|
246
|
in
demand
|
revaçta,
rağbet
gören
|
247
|
in
detail
|
at
length ayrıntılı
bir biçimde, uzun uzadıya
|
248
|
in
detention
|
under
arrest göz altında,
tutuklu
|
249
|
in
disarray
|
in
a jumble düzensiz, karmakarışık
|
250
|
in
disgust
|
tiksinerek,
iğrenerek
|
251
|
in
due course
|
zamanla,
vakti gelince
|
252
|
in
error
|
hatalı,
yanlışlıkla (at fault)
|
253
|
in
exasperation
|
öfkeyle,
çok kızgın
bir şekilde
|
254
|
in
excess
|
aşırı
miktarda
|
255
|
in
exchange for
|
in
return for -- nın
karşılığında, -- e karşılık olarak
|
256
|
in
existence
|
var
olan, mevcut (available)
|
257
|
in
fact
|
in
reality aslında,
işin doğrusu
|
258
|
in
fashion
|
modaya
uygun
|
259
|
in
favour of
|
---
lehinde olmak, --- taraftar olmak
|
260
|
in
flames
|
alevler
içerisinde
|
261
|
in
general
|
genellikle
|
262
|
in
good condition
|
iyi
durumda, zarar ziyan görmemiş
|
263
|
in
haste
|
telaşla,
aceleyle (in a hurry)
|
264
|
in
high spirits
|
morali
çok iyi, gününde (in a good mood)
|
265
|
in
ink
|
mürekkeple
|
266
|
in
instalment
|
taksitle
ödeme
|
267
|
in
length
|
uzunluk
bakımından
|
268
|
in
light/view of
|
---
nın
işığı altında, --- yı göz önünde tutarak
|
269
|
in
love with
|
aşık
olmak
|
270
|
in
low spirits
|
morali
bozuk, gününde değil
(in a bad mood)
|
271
|
in
moderation
|
ılımlı
bir şekilde, fazla abartmadan
|
272
|
in
no mood for
|
bir
şeyi yapacak halde/psikolojide olmamak
|
273
|
in
no time
|
yakında,
az sonra
|
274
|
in
no uncertain terms
|
kesin
bir dille, lafı
gevelemeden söylemek
|
275
|
in
opposition to
|
as
opposed to contrary to #AD?
|
276
|
in
order
|
düzenli,
tertipli
|
277
|
in
other words
|
başka
bir deyişle, diğer bir ifadeyle
|
278
|
in
pain
|
in
agony acı
içinde
|
279
|
in
part
|
kısmen
|
280
|
in
particular
|
özellikle
|
281
|
in
person
|
şahsen,
bire bir
|
282
|
in
pieces
|
paramparça
|
283
|
in
place of
|
---
nın
yerine (instead of)
|
284
|
in
practice
|
uygulamada
|
285
|
in
prison
|
mahkum
|
286
|
in
private
|
özel
olarak
|
287
|
in
progress
|
devam
etmekte olan, sürmekte olan
|
288
|
in
public
|
alenen,
açıkça,
ulu orta yerde
|
289
|
in
pursuit of
|
#AD?
|
290
|
in
reality
|
in
fact aslında,
doğrusu
|
291
|
in
relation to
|
---
ile ilgili olarak
|
292
|
in
reply to
|
in
response to in an answer to cevap/karşılık olarak
|
293
|
in
reproach
|
sitemle,
yakınarak,
şikayet edercesine
|
294
|
in
respect of
|
in
relation to ---- ile ilgili olarak
|
295
|
in
respect/regard to
|
with
respect/regard to --- konusunda
|
296
|
in
response to
|
in
reply to in an answer to cevap/karşılık olarak
|
297
|
in
return for
|
karşılığında
(in exchange for )
|
298
|
in
season
|
mevsiminde
(elma, muz vb), turfanda olmayan
|
299
|
in
secret
|
gizli
bir şekilde
|
300
|
in
self-defence
|
nefsi
müdafaa olarak, kendini savunmak amacıyla
|
301
|
in
short
|
özetle
(in brief / in summary )
|
302
|
in
sight
|
görünürde,
görünebilir (visible)
|
303
|
in
silence
|
sessizce
|
304
|
in
store for
|
---
yı
bekleyen, (yapılmayı) bekleyen
|
305
|
in
succession
|
in
a row artarda, peş peşe
|
306
|
in
tears
|
ağlamaklı,
ağlayan
|
307
|
in
terms of
|
---
nın
açısından, ---- e bakımından (with respect to)
|
308
|
in
the absence of
|
---
nın
yokluğunda
|
309
|
in
the air
|
muallakta,
henüz net bir karar çıkmamış
|
310
|
in
the broad daylight
|
güpe
gündüz
|
311
|
in
the case of
|
---
durumunda
|
312
|
in
the circumstances
|
normal
şartlar altında
|
313
|
in
the country
|
kırsal
kesimde, şehir merkezinden çok uzak
|
314
|
in
the course of
|
---
esnasında,
---- sırasında
|
315
|
in
the event of
|
---
olduğu
durumda
|
316
|
in
the existence of
|
in
the presence of -- nın
varlığında/huzurunda
|
317
|
in
the face/teeth of
|
---
karşısında, --- e rağmen
|
318
|
in
the habit of
|
alışkanlığına
sahip, yapmaya alışkın
|
319
|
in
the limelight
|
çok
ilgi gören, çok göze batan
|
320
|
in
the long run
|
uzun
vadede
|
321
|
in
the mean time
|
bu
arada, bu süre zarfında
|
322
|
in
the middle of
|
---
nın
ortasında
|
323
|
in
the middle of nowhere
|
uçsuz
bucaksız
bir yerde
|
324
|
in
the name of
|
---
nın
adına, --- nın emriyle (God,The king vb)
|
325
|
in
the open
|
açık
alanda (out of doors)
|
326
|
in
the presence of
|
in
the existence of nın
varlığında, nın huzurunda
|
327
|
in
the short run
|
kısa
vadede
|
328
|
in
the suburbs
|
varoşlarda,
kenar mahallede
|
329
|
in
the wake of
|
---
nın
ardından, --- nın akabinde (savaş, felaket vb)
|
330
|
in
theory
|
teoride,
teorik olarak
|
331
|
in
time
|
vaktinden
biraz önce (on time just IN time tam vaktinde )
|
332
|
in
touch with
|
irtibat
halinde
|
333
|
in
trouble
|
başı
belada
|
334
|
in
tune
|
ahenkli
|
335
|
in
turn
|
sırayla
|
336
|
in
vain
|
boşuna,
boş yere (of no avail)
|
337
|
in
view of
|
---
yı
düşünerek, --- yı göz önüne alarak
|
338
|
in
vogue
|
in
fashion moda olan
|
339
|
in/out
of keeping with
|
---
ya uygun olarak, --- ya uymayan
|
340
|
in/with
the hope of
|
---
umuduyla
|
341
|
inside
out
|
giysinin
ters yüzünü giymek
|
342
|
instead
of
|
---
nın
yerine (in place of)
|
343
|
irrespective
of
|
---
e bakılmaksızın,
--- e rağmen (regardless of)
|
344
|
It
is fine with me!
|
Benim
için bir sakıncası
yok! Bana uyar!
|
345
|
It
is no use/good + Ving
|
----
mak iyi olmaz/fayda etmez
|
346
|
It
is raining cats and dogs
|
bardaktan
boşalırcasına yağmur yağıyor
|
347
|
It
suits you!
|
Sana
çok yakışmış!
|
348
|
judging
from
|
---
den yola çıkarak,
--- e bakılırsa
|
349
|
jump
out of one’s skin
|
ödü
patlamak, çok korkmak
|
350
|
jump
to a conclusion
|
erken
(iyi düşünmeden) sonuç çıkarmak
|
351
|
Just
a moment/ minute!
|
Bir
saniye/dakika lütfen!
|
352
|
keep
abreast of
|
yeni
gelişmeleri öğrenmek, olup biteni öğrenmek
|
353
|
keep
ahead of somebody
|
birini
geride bırakmak,
önde gitmek
|
354
|
keep
on eye on
|
göz
kulak olmak
|
355
|
kick
the bucket
|
gebermek
|
356
|
know
like the back of one’s hand
|
bir
yeri avucunun içi gibi bilmek
|
357
|
later
in the day
|
günün
ilerleyen saatlerinde
|
358
|
later
on
|
daha
sonra
|
359
|
lead
a modest life
|
(1)
mütevazi bir hayat yaşamak (2) fakir olmak
|
360
|
leave
somebody alone
|
(1)
birini rahat bırakmak(2)birini
yalnız bırakmak
|
361
|
leave
somebody to his own devices
|
birini
kendi haline bırakmak
|
362
|
let
alone DO
|
----
bir yana, ---- yapmak şöyle dursun, --- bunu bırak
|
363
|
lie
in ambush
|
pusuya
yatmak
|
364
|
like
two peas in a pod
|
bir
elmanın
iki yarısı gibi
|
365
|
live
on the dole
|
işsizlik
maaşı ile geçinmek
|
366
|
live
up to (expectations)
|
beklentiye
cevap vermek
|
367
|
look
forward to
|
dört
gözle beklemek, sabırsızlanmak
|
368
|
lose
count of
|
sayısını
unutmak
|
369
|
lose
favour with
|
birisinin
gözünden düşmek
|
370
|
lose
one’s consciousness
|
bayılmak,
bilincini kaybetmek(faint)
|
371
|
lose
one’s temper
|
öfkelenmek,
sinirlenmek
|
372
|
lose
touch with
|
birisiyle
irtibatı
koparmak/kaybetmek
|
373
|
lose
track of
|
birinin/bir
şeyin izini kaybetmek
|
374
|
make
a bare living
|
kıt
kanaat geçinmek
|
375
|
make
a comment on
|
bir
konuda yorum yapmak
|
376
|
make
a fire
|
ateş
yakmak
|
377
|
make
a fuss about
|
sık
boğaz etmek, üzerine çok düşmek
|
378
|
make
a good point
|
iyi
bir konuya değinmek
|
379
|
make
a living
|
earn
a living geçinmek, hayatını
kazanmak
|
380
|
make
a recovery from
|
iyileşmek
( get over )
|
381
|
make
allowances for
|
göz
önünde bulundurmak, hesaba katmak
|
382
|
make
contact with
|
keep/get
in touch withbirisiyle irtibata geçmek
|
383
|
make
do with
|
---
ile idare etmek, yetinmek (para vb)
|
384
|
make
ends meet
|
iki
yakayı
bir araya getirmek
|
385
|
make
friends with
|
birisiyle
arkadaşlık kurmak
|
386
|
make
fun of
|
birisiyle
dalga geçmek, birisiyle alay etmek
|
387
|
make
most of
|
en
iyi şekilde faydalanmak (make the best of)
|
388
|
make
oneself home
|
kendini
evinde gibi hissetmek
|
389
|
make
room for
|
yer
açmak
|
390
|
make
sense of
|
anlamak,
--- den mana çıkarmak
|
391
|
make
somebody redundant
|
birini
ihtiyaç fazlası
görüp işten kovmak
|
392
|
make
something public
|
bir
şeyi kamuoyuna açıklamak, izah etmek
|
393
|
make
up for
|
telafi
etmek (compensate for)
|
394
|
make
up with
|
barışmak
|
395
|
make
use of
|
istifade
etmek, yararlanmak (take advantage of)
|
396
|
Mind
your own business!
|
Sen
kendi işine bak!
|
397
|
miss
out on an opportunity
|
fırsatı
kaçırmak
|
398
|
moreover
|
furthermore also ayrıca,
bunun yanı sıra, üstüne üstlük
|
399
|
Not
that I am aware of
|
Bildiğim
kadarıyla hayır!
|
400
|
now
and again
|
at
times from time to time zaman zaman
|
401
|
of
age
|
reşit
olmuş, 18 yaşından büyük X under age reşit olmamış
|
402
|
of
no avail
|
futile beyhude,
boşuna, faydasız (in vain)
|
403
|
off
and on
|
on
and off kesintili, zaman zaman
|
404
|
off
duty
|
görev
başında olmayan, izinli
|
405
|
offer
somebody bribes
|
birine
rüşvet teklif etmek
|
406
|
on
(that) date
|
o
tarihte
|
407
|
on
a cruise
|
kısa
deniz yolculuğunda
|
408
|
on
a diet
|
perhizde,
diyette, rejimde
|
409
|
on
a large scale
|
büyük
ölçüde
|
410
|
on
a tour/trip
|
turda,
gezide (iş gezisi vb)
|
411
|
on
account of
|
---
den dolayı,
--- nın yüzünden
|
412
|
on
air
|
yayında
(radyoda, televizyonda)
|
413
|
on
all fours
|
dört
ayak üzerinde
|
414
|
on
an empty stomach
|
aç
karınla,
boş mideyle
|
415
|
on
an expedition
|
keşif
gezisinde
|
416
|
on
arrival
|
varınca,
olaşınca
|
417
|
on
average
|
ortalama
|
418
|
on
board
|
binmiş,
yüklenmiş (trene, uçağa vb. )
|
419
|
on
fire
|
yanmakta
olan (bina vb )
|
420
|
on
foot
|
yürüyerek
(by walk)
|
421
|
on
good/friendly terms with
|
birisi
ile iyi geçinmek
|
422
|
on
guard
|
nöbette
|
423
|
on
his way (to)
|
---
e doğru
giderken, --- nın yolunda (eve, okula, vb )
|
424
|
on
holiday
|
tatilde
|
425
|
on
leave
|
izinde,
izne çıkmış
|
426
|
on
loan
|
ödünç
olarak, borç para / ödünç verilen (kitap, kaset )
|
427
|
on
my own
|
kendi
başına
|
428
|
on
no account
|
asla
(under no circumstances)
|
429
|
on
occasions
|
bazen,
zaman zaman
|
430
|
on
purpose
|
kasten,
maksatlı
|
431
|
on
sale
|
indirimli
(for sale satılık
)
|
432
|
on
sight
|
görür
görmez
|
433
|
on
strike
|
grevde,
greve çıkmış
|
434
|
on
television
|
televizyonda
|
435
|
on
the agenda
|
gündemde
|
436
|
on
the alert
|
tetikte
|
437
|
on
the basis of
|
on
the strength of --- e dayanarak
|
438
|
on
the brink/point of
|
---
nın
eşiğinde, --- nın ucunda (yok olmanın vb)
|
439
|
on
the contrary
|
tam
aksine, tersine
|
440
|
on
the decrease
|
azalan,
düşüşe geçmiş X on the increase
|
441
|
on
the dot
|
tam
vaktinde
|
442
|
on
the hour
|
saat
başı
|
443
|
on
the increase
|
artan,
yükselişe geçmiş X on the decrease
|
444
|
on
the other hand
|
diğer
taraftan, öte yandan
|
445
|
on
the outskirts
|
şehrin
eteklerinde
|
446
|
on
the phone
|
telefonda
konuşmak, telefona sahip olmak
|
447
|
on
the point of
|
---
mek üzere olmak (be about to do)
|
448
|
on
the spot
|
hemen,
derhal (on the spot decision anlık
verilen karar)
|
449
|
on
the spur of the moment
|
anlık
verilen karar vb
|
450
|
on
the strength of
|
-e
dayanarak (delil, teori, kanıt
vb )
|
451
|
on
the tip of one’s mind/tongue
|
dilimin
ucunda
|
452
|
on
the verge of
|
on
the edge of kenarında,
eşiğinde
|
453
|
on
the whole
|
genel
olarak konuşmak gerekirse (in general)
|
454
|
on
vacation
|
tatilde,
tatile çıkmış
(on holiday)
|
455
|
on/in
behalf of
|
---
nın
adına/namına
|
456
|
once
again
|
once
more bir daha, yeniden
|
457
|
once
in a blue moon
|
once
in a while kırk
yılda bir
|
458
|
one
by one
|
teker
teker, birer birer
|
459
|
out
of breath
|
nefes
nefese
|
460
|
out
of control
|
kontrol
dışı
|
461
|
out
of curiosity
|
out
of interest sırf
meraktan, merak ettiği için
|
462
|
out
of danger
|
emniyette,
tehlikeden uzak
|
463
|
out
of date
|
tarih,
geçmiş
|
464
|
out
of debt
|
borcu
olmayan
|
465
|
out
of doors
|
açık
alanda yapılan etkinlik
|
466
|
out
of fashion
|
demode
olan
|
467
|
out
of interest
|
out
of curiosity sırf
meraktan, merak ettiği için
|
468
|
out
of job
|
between
jobs işsiz
|
469
|
out
of kindness
|
sırf
nezaketten/kibarlıktan dolayı
|
470
|
out
of luck
|
(1)
talihsiz, şanssız (2) sırf şans eseri
|
471
|
out
of order
|
bozuk,
dağınık
|
472
|
out
of place
|
olmadık
yere konmuş eşya, bulunduğu yere ait olamayan
|
473
|
out
of practice
|
elini
eteğini
çekmek / antrenmansız olmak
|
474
|
out
of print
|
artık
basılmayan, tedahülden kalkmak
|
475
|
out
of reach
|
ulaşılamayan
X (within reach ulaşılabilir mesafede)
|
476
|
out
of season
|
serada
yetişmiş, turfanda (elma, muz vb)
|
477
|
out
of sight
|
gözden
kaybolmak, görünmez (invisible)
|
478
|
out
of the ordinary
|
sıra
dışı, olağanüstü (extraordinary)
|
479
|
out
of the question
|
imkansız
X (in question söz konusu )
|
480
|
out
of tune
|
ahenksiz,
detone (şarkı vb)
|
481
|
out
of use
|
artık
kullanılmayan (disused)
|
482
|
out
of work
|
işsiz
(off work izne çıkmış on leave)
|
483
|
pay
a compliment to somebody on something
|
iltifatta
bulunmak
|
484
|
pay
attention to
|
dikkat
etmek
|
485
|
peace
and quiet
|
huzur
ve sükunet, sessiz ve sakin
|
486
|
play
a trick on
|
kandırmak,
aldatmak ( deceive)
|
487
|
pros
and cons
|
bir
durumun olumlu ve olumsuz yanları
|
488
|
Pull
yourself together!
|
Toparlan
! Kendine gel ! Kendine mukayyet ol !
|
489
|
put
blame on
|
suçlamak,
suçu üzerine atmak
|
490
|
put
curse on
|
lanetlemek
|
491
|
put
faith in
|
inanmak,
güvenmek
|
492
|
put
into practice
|
uygulamaya
koymak, yürürlüğe
koymak (fulfil)
|
493
|
put
matters right
|
işleri
yoluna sokmak
|
494
|
put
pressure on
|
baskı
uygulamak ( urge/force )
|
495
|
put
somebody at ease
|
birinin
içine su serpmek (relieve)
|
496
|
put
up with
|
katlanmak,
tahammül etmek (tolerate)
|
497
|
put/lay
emphasis on
|
vurgulamak,
dikkat çekmek
|
498
|
receive
a blow
|
darbe
almak, darbe yemek
|
499
|
regain
one’s consciousness
|
ayılmak,
kendine gelmek (come round)
|
500
|
regardless
of
|
irrespective
of --- e rağmen,
--- e bakılmaksızın
|
501
|
release
somebody on bail
|
birini
kefaletle serbest bırakmak
|
502
|
run
a business
|
bir
işletmeyi/iş yerini idare etmek/yönetmek
|
503
|
run
a high fever
|
ateşler
içerisinde yanmak, çok ateşi çıkmak
|
504
|
run
for presidency
|
başkanlığa
adaylığını koymak
|
505
|
run
out of time/money
|
zamanın/paranın
vb tükenmesi, bitmesi
|
506
|
safe
and sound
|
sağ
salim, kazasız belasız (intact)
|
507
|
sentence
somebody to life imprisonment
|
ömürboyu
hapse mahkum etmek
|
508
|
set
fire to
|
ateşe
vermek, kundaklamak (arson)
|
509
|
set
somebody free
|
birini
serbest bırakmak
|
510
|
shed
light on
|
aydınlatmak,
açığa kavuşturmak (bring into light)
|
511
|
sleep
like a log
|
kütük
gibi uyumak
|
512
|
smoke
like a chimney
|
çok
fazla sigara içmek, tiryaki olmak
|
513
|
so
as to
|
in
order to in an attempt/effort to --- mek için
|
514
|
speak
ill of
|
birisi
hakkında
atıp tutmak, kötü konuşmak
|
515
|
speak
with a stammer
|
kekeleyerek
konuşmak, kekelemek
|
516
|
stay
aloof to
|
birine
veya bir şeye soğuk durmak, sıcak bakmamak
|
517
|
step
by step
|
adım
adım, yavaş yavaş
|
518
|
stick
to the subject
|
konuya
sadık
kalmak, konudan sapmamak
|
519
|
strike
up a friendship with somebody
|
birisiyle
arkadaşlık kurmak
|
520
|
take
a nap
|
şekerleme
yapmak, uyumak
|
521
|
take
advantage of
|
istifade
etmek, yararlanmak ( make use of )
|
522
|
take
bribes
|
birine
rüşvet yedirmek
|
523
|
take
care of
|
ilgilenmek,
bakımını
üstlenmek ( look after )
|
524
|
take
charge of
|
devralmak
( take over )
|
525
|
take
into account/consideration
|
hesaba
katmak, düşünmek
|
526
|
Take
my word for it!
|
Benim
nasihatime kulak ver!
|
527
|
take
no notice of
|
kale
almamak, iplememek ( ignore )
|
528
|
take
offence
|
alınmak,
gücenmek, gücüne gitmek (resent)
|
529
|
take
one’s mind off
|
kafayı
dağıtmak, kafayı dinlemek
|
530
|
take
part in
|
katılmak
( participate in join in )
|
531
|
take
pleasure in
|
den
hoşlanmak/zevk almak (derive pleasure from)
|
532
|
take
pride in
|
gurur
duymak ( be proud of )
|
533
|
take
pulse
|
bir
hastanın
nabzını ölçmek
|
534
|
take
revenge on
|
intikam
almak
|
535
|
take
somebody by surprise
|
catch
somebody by surprise şaşırtmak
|
536
|
take
somebody/something as he/it is
|
birini/birşeyi
olduğu gibi kabul etmek
|
537
|
take
temperature
|
bir
hastanın
ateşini ölçmek
|
538
|
take
the day/week off
|
(bir
günlük/haftalık)
izne çıkmak
|
539
|
Take
your time!
|
Rahatına
bak! Daha bol bol vaktin var!
|
540
|
talk
behind somebody’s back
|
birinin
dedikodusunu yapmak
|
541
|
tell
the difference between
|
arasındaki
farkı anlamak
|
542
|
the
chances are that
|
it
is likely that muhtemeldir ki, galiba --
|
543
|
the
cost of living
|
hayat
pahalılığı
|
544
|
the
other day
|
bir
kaç gün once, geçenlerde ( a few days ago)
|
545
|
There
is no point/sense in + Ving
|
---
nın
bir manası yok
|
546
|
To
be honest
|
To
be frank doğrusunu
söylemek gerekirse, dürüst olmak gerekirse
|
547
|
to
the point
|
konu
ile ilgisi olmak
|
548
|
Try
as you may/might,…
|
Ne
kadar uğrasırsan
uğraş, …
|
549
|
under
age
|
reşit
olmayan, 18 yaşını henüz doldurmamış X (of age)
|
550
|
under
arrest
|
in
detention göz altında,
tutuklu
|
551
|
under
discussion
|
tartışılan
|
552
|
under
guarantee
|
garanti
altında
|
553
|
under
no circumstances
|
hiç
bir koşulda, asla (on no account)
|
554
|
under
pressure
|
baskı
altında
|
555
|
under
the disguise of
|
---
maskesi altında
|
556
|
under
the heading of
|
---
başlığı altında
|
557
|
under
the impression of
|
---
izlenimi edinmiş
|
558
|
under
the influence of
|
---
nın
etkisi altında
|
559
|
under
the pretext of
|
---
bahanesiyle
|
560
|
under
the weather
|
morali
bozuk (in a bad mood)
|
561
|
under/in
the circumstances
|
normal
şartlar altında
|
562
|
up
to date
|
up
to now up to the present time şu ana kadar
|
563
|
upside
down
|
baş
aşağı
|
564
|
wander
off the subject
|
konudan
sapmak
|
565
|
Watch
your steps!
|
Önüne
bak! Adımlarına
dikkat et!
|
566
|
What
is wrong with you?
|
Senin
neyin var?
|
567
|
with
a view to
|
---
mek amacıyla
|
568
|
with
ease
|
kolaylıkla,
rahat bir şekilde
|
569
|
with/in
respect to
|
---
nın
açısından, - e bakımından (in terms of)
|
570
|
without
delay
|
hemen,
gecikmeden ( immediately )
|
571
|
without
doubt
|
şüphesiz
|
572
|
without
fail
|
aralıksız,
fire vermeden, hatasız
|
573
|
without
regard to
|
regardless
of --- e bakmaksızın,
--- olursa olsun
|
574
|
without
warning
|
ansızın,
pat diye, birden bire ( all at once)
|
575
|
You
are kidding me!
|
Benimle
kafa buluyorsun! Şaka yapıyorsun!
|
576
|
You
have got a point!
|
Haklısın!
|