Kimi kaynaklara göre ‘-miş’li geçmiş zaman’ ya da ‘belirsiz geçmiş zaman’ olan bu zaman, aslında tam olarak Türkçedeki -miş’li geçmiş zaman gibi değildir. Çünkü Türkçedeki ‘-miş, -mış’, bir fiilin geçmişte olup bittiğini başkasından duyduk anlamında (gelmiş, duymuş, gülmüş, zenginmiş …) kullanılır. Üstelik, past perfect ile kurulan birçok cümle, Türkçeye ‘–miş, mış’ olarak çevrilmez:
I hadn’t known her for very long when we got married.Evlendiğimizde onu çok tanımıyordum. (= ‘tanımamıştım’ değil)
After he had passed his exams, he went to Chicago for a week.Sınavlarını geçtikten sonra bir haftalığına Chicago’ya gitti. (= ‘sınavlarını geçmiş olduktan sonra’ değil)
Halbuki past perfect’in kullanımında, geçmişte yaşanmış iki olaydan daha önce olan ifade edilir ve Türkçeye çoğunlukla ‘-mişti’ olarak çevrilir (gelmişti, duymuştu, gülmüştü …). Yani ‘geçmişin geçmişi’dir. Bu yüzden Türkçedeki karşılığından çok nerelerde kullanıldığı daha önemlidir.
Kullanıldığı yerler
1. Geçmişte olmuş bir olaydan daha önce olmuş bir başka olayı anlatırken:
She explained that she had made an important discovery.Önemli bir buluş yaptığını açıkladı.
Yukarıdaki örnekte iki fiil söz konusudur: ‘açıklamak’ ve ‘buluş yapmak’. Bunlardan ‘buluş yapmak, ‘açıklamak’tan daha önce olduğu için the past perfect tense ile kurulmuştur. Yani, önce buluş yaptı, sonra açıkladı.
I understood that he had eaten nothing for a day.Bütün gün hiçbir şey yemediğini anladım.
I realized that my money had been stolen.Paramın çalındığını farkettim.
He had never missed a class before he became ill.Hastalanmadan önce hiç ders kaçırmamıştı.
2. Dolaylı anlatımda (reported speech) the simple past tense ile the present perfect tense yerine kullanılır:
Helen said ‘I broke the window.’Helen said that she had broken the window.Helen, camı kırdığını söyledi.
Tom said ‘I have read the report.’Tom said that he had read the report.Tom, raporu okuduğunu söyledi.
3. Gerçekleşmemiş niyet vb. durumlarda: (Bu kullanımda had vurgulu söylenir)
I HAD intented to make a cake, but I ran out of time.Pasta yapmaya niyetlenmiştim ama zamanım kalmadı.
4. If, I wish, if only, would rather, as if gibi kalıplarla kullanılır:
If the police hadn’t arrived, I don’t know what I would have done.Polis gelmeseydi ne yapardım bilmiyorum.
I wish I hadn’t eaten so much.Keşke bu kadar çok yemek yemeseydim.
If only she hadn’t told the police, everything would have been all right.Polise anlatmasaydı herşey düzelecekti.
I’d rather you hadn’t done that.Onu yapmasaydın daha iyi olurdu.
5. Before, after, by the time, when, as soon as gibi zaman bağlaçlarıyla sıkça kullanılır:
He had lost $10.000 before he stopped gambling.Kumarı bırakmadan önce 10.000 dolar kaybetmişti.
After I had drunk my tea, I lit a cigarette.Çayımı içtikten sonra bir sigara yaktım.
The exam had already begun when they discovered that one page of the exam paper was missing.Sınav kâğıdından bir sayfanın eksik olduğunu anladıklarında sınav başlamıştı bile.
As soon as they had cleaned the house, their friends arrived.Evi temizler temizlemez arkadaşları geldi.
By the time she married, she had written two books.Evleninceye kadar iki kitap yazmıştı.
Once the visitors had left, we went to bed.Konuklar gider gitmez yattık.
6. Söz konusu iki olay arasındaki zaman aralığı fazla değilse, yani iki olay birbiri ardına olmuşsa past perfect kullanılması gerekmez:
As soon as I put down the phone, it rang again.Telefonu kapatır kapatmaz yeniden çaldı. (= Önce telefonu kapattım, sonra yeniden çaldı ama iki olay arasındaki zaman o kadar az ki past perfect kullanmaya gerek yok.)
When I opened the window, my dog jumped out.Pencereyi açınca köpeğim dışarı atladı. (= Önce pencere açıldı, sonra köpek atladı ama iki olay arasındaki zaman çok az.)