Gazete, dergi, kitap gibi elinize geçen her şeyi okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Okumak, sözcük dağarcığınızı artıracağı gibi cümle yapılarını öğrenmenize de yardımcı olur. Ne kadar İngilizce bilirsek bilelim bir İngiliz ya da Amerikalı kadar dile hâkim olamayız. Anadili İngilizce olan bir yabancı ile bizim cümle kurma tarzlarımız farklılık gösterir. Bu farklılığı en aza indirmek için bol bol okumalıyız. Dört temel beceri (four skills) denilen becerilerden biri olan ‘okuduğunu anlama’ derslerinde bazı teknikler öğretilir. Bu klasik tekniklerden başka ben size daha pratik ve akılda kalıcı bazı yöntemlerden söz edeceğim. Aşağıda düzey olarak basit bir okuma parçası ve bazı açıklamalar bulacaksınız:
Cindy is a secretary at a large computer company. She wakes up at 7:30 and has a shower. She gets dressed quickly and leaves her house at 8:00. Then she takes the bus and arrives at work before 9:00. She makes a cup of coffee and then she reads her e-mails. She answers the phone all morning. She has a break at 12:30 and goes to the restaurant next door. She finishes work at 5:00 and usually arrives home at about 6:00. In her free time, Cindy enjoys reading and going to the cinema. She likes her job. ‘I like the people here and the pay is good’ she says. ‘Yes, I am happy with my life at the moment’.
Sırasıyla yapılması gerekenler:
Parçayı anlayana kadar okumalısınız ve eğer varsa bilmediğiniz sözcüklere aldırmamalısınız. Önemli olan konuyu, bilinmeyen sözcükler olsa da anlayıp anlayamadığınızdır.
Parçayı anlasanız bile, bilmediğiniz sözcükleri bir kâğıda yazmanız gerekmektedir. Bazılarına sözlük kullanmak zor ve sıkıcı gelir. Ama sözlük kullanmadan yabancı dil öğrenmek neredeyse imkânsızdır. Bir sözlüğün nasıl kullanılması gerektiği “Sözlük nasıl kullanılır?” bölümünde anlatılmıştır. Parçadan çıkardığınız bilmediğiniz sözcükleri, bu bölümünde anlatıldığı gibi ezberlemeniz gerekmektedir.
Şimdi sıra en önemli yere geldi. Sınıflarımda okuma parçaları üzerinde çalışırken, birçok cümlede durur ve öğrencilerime ‘Siz bu cümleyi göremeseydiniz böyle söyler miydiniz?’ diye sorarım. Dolayısıyla siz de okuduğunuz parçalarda geçen cümle kalıplarına bakarak kendinize ‘Ben olsam böyle der miydim?’ diye sormalısınız. Eğer cevabınız ‘Hayır diyemezdim.’ ise bu tip cümleleri bir deftere kaydetmeli, kendinizden benzer cümleler kurmalı ve sık sık tekrar yapmalısınız.
Şimdi parçada geçen bazı ifadeler üzerinde nasıl çalışmanız gerektiğini gösterelim:
have a shower = Duş yapmak. (Şöyle düşünün: Bu parçada görmeseydim ben ‘duş yapmak’ derken make a shower ya da do a shower mı derdim yoksa have a shower mı? Bu arada sözlüklerde shower ile ilgili işinize yarayacak başka kullanımlar ve anlamlar da öğrenirsiniz (in the shower=duşta; shower gel=duş jeli; shower=sağanak)
get dressed = Giyinmek. (Kendi kendinize sorun: Bu parçada görmeseydim ‘giyinmek’ için şunlardan hangisini derdim = wear, put on, get dressed, dress). Bu parçada get dressed yerine wear ya da put on kullanılamaz. Bu dört fiil, öğrenciler tarafından sürekli karıştırılır ve yanlış kullanılır. Halbuki get dressed ve dress ‘giyinmek’ anlamına gelirken, wear ve put on ‘giymek’ anlamına gelir. Her şeyden önce şu bilinmelidir ki, cümlede giysi söyleniyorsa wear ya da put on, söylenmiyorsa get dressed ya da dress kullanılır. Ama kendi aralarında da kullanım farkları vardır. ‘Askıdan alıp vücuda geçirmek’ anlamında put on kullanılır (Susan put on her coat and went out.). ‘Vücudunda giysi olarak taşımak’ anlamında wear kullanılır. Bu anlamda put on denilmez (Brian was wearing jeans and a T-shirt.). Giysiyi belirtmeden ‘giyinmek’ demek istiyorsak get dressed ya da dress kullanılır (I always get up at 7 and get dressed quickly.). Ancak dress, hem daha resmî bir kullanıma sahiptir ve ayrıca bir kişinin giyim tarzını anlatmakta da kullanılır (He tends to dress in dark colours.).
leave her house = Evinden çıkmak. Öğrenciler leave fiilini çoğunlukla ‘terketmek’ olarak bilirler. Halbuki burada da olduğu gibi başka anlamlara da gelir. Daha da önemlisi, biz ‘evden çıkmak’ deriz ve bu ‘–den’ eki yüzünden İngilizce yazarken ya da söylerken leave from home diyesimiz gelir. Ama leave fiili from eki almaz. Türkçede ne dersek diyelim İngilizce düşündüğümüzde leave from dememeliyiz.
take the bus = Otobüse binmek. ‘Binmek’ deyince öğrencilerin aklına genellikle get on gelir. Doğrudur ama get on, adımını atıp aracın içine girmek demektir (Watch your step when getting on the bus.). Halbuki take a bus/train/plane/taxi, o araç ile bir yere gitmektir (I usually take the bus to work.). Bu anlamda da öğrencilerin aklına genel olarak I usually go to work by bus gelir ki bu da doğrudur. Dolayısıyla ikinci bir söyleme biçimi daha öğrenmiş olduk, hem de bir İngiliz gibi.
arrive at work = İşe varmak. Bu fiille Türk öğrenciler hep to kullanmak eğilimindedirler. Ancak İngilizce düşündüğümüzde üç kullanımı vardır. Şehir, ülke gibi büyük yerler için in, havalimanı, istasyon, otobüs durağı gibi küçük yerler için at kullanılırken home ile hiçbir şey kullanılmaz:
I finally arrived home at 6 in the morning.
They arrived in Istanbul half an hour ago.
We managed to arrive at the airport in time.
I am happy with my life. = Hayatımdan memnunum. Acaba bu cümleyi görmeden önce size ‘hayatımdan memnunun’ nasıl denir diye sorsalardı bu cümleyi mi söylerdiniz yoksa I am happy from my life mı derdiniz? Bir düşünün…